Blog
UFO Nedir? UFO’lar Gerçekten Var mıdır?
20.04.2011 01:41UFO Nedir? UFO’lar gerçekten var mıdır? Uzaylılar Dünyayı Ziyaret ediyor mu?
Son üç haftadır Ufo konusuna kafayı takmış durumdayım, yıllardan beri ufolar hakkında dilden dile hikayeler dolaşmaktadır. Ufo gördüğünü söyleyenler, ufo ile temasa geçtiğini söyleyenler, uzaydan sinyal alanlar hatta ufolar benim ineklerimi kaçırdı ! diyenler ve tabiki hollywood ve cem yılmaz (Ufo Gören Masum Köylü) filmleri çocukluğumdan beri bunlar kafamın içini yiyip bitirmiştir. Bir kaç haftadır da HaberTürk’de Saba Tümer’in Programı konuk olan Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan’ı takip ediyorum. Dünkü programda yine Sayın Haktan Akdoğan bir kaç ufo fotoğrafı ve kısa videolar gösterdi. Daha sonra Hava Kuvvetlerinde Görevli bir emekli pilot yayına bağlandı ve uçuş sırasında bir defa ufo gördüğünü anlattı. Yıllardan beri ufo masallarını dinler dururduk ve açıkcası pek inanmazdım böyle şeylere ama dünkü programı izlediğimde ve o emekli pilotun anlattıklarını dinleyince ufoların olabiliceği ihtimali üzerinde ben de düşünmeye başladım.
Bundan öncede NASA da görevli Edgar Mitchell adındaki eski bir astronotun, “NASA yıllardır insanları kandırıyor ufolar gerçekten var” şeklindeki açıklaması sonucu kafalarda soru işareti sayısı artmıştı. Ayrıca Mitchell açıklamasında 1947′de New Mexico’nun Roswell şehrinde meydana geldiğine inanılan ufo kazasının da gerçek olduğunu orada yaşayan ve kazayı gören köylülerin konuşmamaları konusunda askeriyeden baskı gördüğünü de söylemişti. Ayrıca bu astronot 1971′de Apollo 14 adlı uzay aracıyla Ay görevine katılmış ve o görev sırasında da ufoları görmüş.
Ufo ve Roswell kazasıyla ilgili bu söylem sadece bu astronota ait değil, Amerikalı eski bir asker de 60 yıl önce Roswell askeri üssü yakınlarına düşen ufo ile ilgili olarak “düşen cismin içerisinde uzaylı cesetleri olduğunu ve amerikan ordusunun bu gerçeği gizlediğini” söylemişti. Yine o dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve 2008 yılında ölen Walter haut adındaki askerde ölümünden sonra açılmasını istediği mektubunda ABD’nin sahip olduğu bir çok teknolojiyi bu kazadan sonra elegeçirilen dünya dışı uzay mekiğinden aldığı yazmıştı. Roswell’de düştüğü söylenen bu uzay aracı ile ilgili olarak bir de video var ancak bunu yaş sınırı nedeniyle sakıncalı gördüğüm için yazıya eklemek istemiyorum.
Bunları da söyledikten sonra ufo konusuna girmek istiyorum.
Ufo Nedir ?
İngilizce Unidentified Flying Objects yani “Tanımlanamayan Uçan Cisimler” kavramının kısaltmasıdır. Ufoyu tanımlayan kişiler kimi zaman bir daire şeklinde kimi zaman puro ve kimi zamanda elips şeklinde olduğunu söylemektedirler. Güncelliğini koruyarak günümüze kadar gelen ufo hikayeleri, geçmişten beri insanların merak konusu olmuş ve olmaya devam etmektedir. Ancak son yıllarda ufo dosyalarında artış görülmektedir. Son olarak Danimarka hükümeti 15.000 gizli ufo dosyasını açıklamıştır.
Gözlemlenen Başlıca Ufo Tipleri :
* Diskler ve Kubbeli Diskler: Uçan daire adı verilen cisimler bunlardır. Bunların pencereler, iniş takımları, halkalar, kapılar gibi yapısal özellikleri bulunmaktadır.
* Koni: Koni biçimli UFOların pek çok çeşidi vardır. Bazıları tersyüz edilmiş koni şeklindedirler. Tabandan birleşmiş iki koni biçiminde UFOlar da gözlemlenmiştir.
* Küre: Dairesel ve küre biçiminde UFOlara dair pek çok gözlem raporu bulunmaktadır. Bunlardan çoğu gece gözlemleridir. Aynı zamanda yarım küre biçiminde UFOlar da gözlemlenmektedir.
* Boomerang: Boomerang biçimindeki UFOlar 1980’lerde gözlemlenmeye başlamıştır. Bu UFOlar genelde asimetrik bir şekle sahiptir; alçaktan ve yavaş uçarlar. Bunlardan bazıları yaklaşık üç futbol sahası büyüklüğündedir.
* Puro: 1940-1960 yılları arasında puro biçiminde büyük UFOlar nadirende olsa gözlemlenmekteydi. Bunlar bazen içlerinden disk biçiminde cisimler de çıkarmaktaydılar. 1949 yılında gözlemlenen yaklaşık bir mil uzunluğundaki puro biçimli UFO izleyenleri şaşkına çevirmişti. Günümüzde puro biçimindeki UFOlara nadir rastlanmaktadır.
* Silindir: Bunlar, silindir görünümündedirler ve puro biçimli UFOlara göre daha ufaktırlar.
* Halter: Halter biçiminde UFOlar ortadan bir çubukla tutturulmuş iki küreden oluşmaktadır.
* Mantar: Bu UFOlar bir kubbe ve sapa benzer bir gövdeden oluşmaktadır.
* Piramit: Uçan, piramit şeklinde cisimlerdir.
* Dikdörtgen: Bazı UFO’lar biçim olarak aynı bir dikdörtgene benzemektedirler.
* Üçgenler: 1989 yılından itibaren yakın zamanlarda sık sık görülen bir UFO biçimidir. Üçgen UFO gözlemlerinin sayısı disk şeklinde UFO gözlemlerini aşmaktadır.
* Satürnler: Geniş bir küre ve onu çevreleyen bir halkadan oluşmaktadırlar.
Ufolar aslında sadece günümüzün merak konusu değildir, öyleki mısırdaki piramitlerin duvarlarından ufo fotoğrafları bulunmaktadır. Örneğin; Firavun Seth’in mezarına yazılan bu hiyerogliflerde “Tanrı’nın gemisinde dinlendiği” yazmaktadır ve bu yazının yanında da uzay gemisi figürü bulunmaktadır. Anlaşılan o ki mısırlılarda ufoları merak etmiş ve hatta onları tanrıyla ilişkilendirmişlerdir.
Aynı şekilde Abydios Tapınağındaki bir duvar panosunda uçağa ve helikoptere benzeyen cisimler resmedilmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki insanoğlunun ufo merakı ve bu konudaki tartışmalara epey bir süre daha devam edecek.
kaynak: bilgiustam.com
Mu Kıtası Efsanesi
20.04.2011 01:36Kayıp kıta “Mu”, Atlantis gibi bir efsanedir. Efsaneye göre büyük tufan sırasında sulara gömülmüştür. Asya ve Amerika kıtaları arasında yer alan Mu, Avustralya’nın iki katı büyüklüğündedir.
Bilim adamlarına göre Mu kıtası aynı Atlantis gibi bir efsanedir. Araştırmalara göre Mu kıtasının bulunduğu alanda kıtaları oluşturan kaya tipine rastlanılmamıştır. Mu kıtasının varlığını ilk olarak ileri süren James Churchward adında bir ingiliz araştırmacıdır (1868). Anlatılanlara göre James Churchward Hindistanda bulunduğu dönemde bir budistrahiple tanışır. Bu rahip James’e bir sır vereceğini söyler ve onu bir tapınağın altında bir mahsene götürür. Buradaki eski tabletler ve eserleri gösterir. Bu eserlerde gördükleri bilgilere göre Mu kıtasını ortaya atar ve bir kitap yazar. Hatta Atatürk bu kitabı okuduktan sonra Mu kıtası hakkında bilgi toplanması için talimat verir.
Mu kıtasının efsane olmadığını savunanların görüşlerine göre Mu kıtası yeryüzündeki ilk kıtadır ve Polinezya, Mikronezya ve Melanezyao adaları Mu kıtasının kalıntılarıdır. Mu kıtasında 70000 yıl önce tek tanrılı bir din vardı. Kıtada yaşayanlar Mu kıtası dışındaki kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ve bu kolonilerin en büyüğü Uygur İmparatorluğuydu. 64 milyon nüfuslu kıtada tek tanrı ve reankarnasyon inancı mevcuttu. Kıtanın altında bulunan gaz odalarının patlaması sonucu sulara gömüldüğü de söylentiler arasındadır. Mu kıtasında yaşayanlar teknolojik ve manevi açıdan üstün durumdaydı. Telepati, durugörü, astral seyahat gibi mistik güçlere sahiptiler.
Mu kıtasının varlığını destekleyen bazı bulgular bulunmaktadır. Büyük okyanusta sıradağların uzandığı Pacifica plakası keşfedilmiştir. Mikronezya’nın Carolin Adaları’nda az nüfusla yapılması mümkün olmayan bazı büyük kalıntılar bulunmuştur. Ponape Adası’nda boyu 10 metreyi aşan duvarlara sahip bir tapınak, bazalt bloklar ve piramitler keşfedilmiştir. Ayrıca 2. dünya savaşından önce Japon dalgıçlar denizin altında mercanlarla kaplı caddeler, taş kubbeler, anıtlar, sütunlar, ev kalıntıları, platin tabutlar ve yazılı taş levhalar bulmuşlardır. Cambier adasında Mısır’da bulunan mumyalardan daha eski mumyalar bulunmuştur.
Tüm bu bulgular efsaneyi desteklemek için birer delil olarak gösterilmemiştir ve Mu kıtası bir efsane olarak kalmıştır.
Mısır Piramitlerinin Taşıdığı Gizem!!
20.04.2011 01:07
Mısır piramitlerinin sırrı, taşıdıkları gizem nedir? Nasıl yapılmışlardır?
Dünyanın yedi harikasından biri olup günümüze kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi başarabilmiş tek yapı Mısır‘daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir. Dünyadaki Önemli Piramitler: Piramit Nedir? Piramitlerin Tarihçesi Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir. Piramitleri Kimler İnşa Etti? Ölen herkes için bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat eserleri de yer almaktaydı. Yaklaşık 200.000 işçinin çalıştığı bölgedeki iskeletler incelendiğinde omurganın inanılmaz bir yüke maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Omurgaya binen aşırı yük buradaki taş taşıma işleminin güçlüğüne işaret etmekteydi. Bu kadar özveri ve emekle ortaya çıkan piramitlerin yapımı için binlerce işçi bu bölgedeki şehirlerde yaşamaktaydı. Yapılan kazılarda evler, fırınlar, çömlekler gibi birçok tarihi eser bulunurken duvarlardaki hiyerogliflerde nasıl ekmek yapıldığı ve içecek hazırlandığı gibi detaylar resmedildiğinden dönemin şehir yaşamı hakkında fikir edinmek de mümkün olmuştur. Gize piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu. 1954 yılında Keops piramidinin güney ucunda bir kubbe bulundu ve kalıntılar incelendiğinde burada bir geminin yatmakta olduğu anlaşıldı. Bu gemi, Mısır Firavunu Keops’un gemisiydi ve 13 sene süren yoğun çalışmanın ürünü olarak tüm parçalar birleştirilerek müzede sergilenmeye başlandı. Yılda 300.000 kişinin ziyaret ettiği müzede tamamı sedir ağacından yapılmış dünyanın en eski gemisi gururla sergilenmektedir. Daha sonraları benzer şekilde diğer firavunlar için yapılmış bir kardeş gemi daha bulundu fakat bu gemi zarar görmemesi ve tarihi değerini kaybetmemesi için bulunduğu odadan çıkarılmadı. Firavunların mumyaları bir mağara içerisindeki gizli bir mezarlıkta bulunmuştur. O dönemin mumyalama tekniği sayesinde binlerce yıl sonra bile hala yüzleri tanınabilir şekilde kalan 40 kadar mumya çıkartılmıştır. Mumyalama işleminin nasıl yapıldığı bu mezarlıkta duvarlara çizilen hiyerogliflerden anlaşılmaktadır. Sadece karın bölgesine bir elin girebileceği kadar açılan ufak kesikten bütün organların çıkarıldığı ve içinin özel baharatlar ve yağlarla sıvanarak doldurulduğu gösterilmekteydi. O dönemin insanları öldükten sonra tekrar dirileceğini düşünüyordu ve tüm parasını mumyalama işlemi için saklıyordu. Çünkü dirildikten sonra bedenlerine ihtiyaçları olacaktı. Bu nedenle bir kişi ne kadar zenginse öldükten sonra o kadar iyi korunacak demekti. Çok pahalı olan mumyalama işlemi sadece önemli kişilere ve zenginlere yapılırken, yoksul insanlar toplu mezarlara gömülmekteydi. Piramitler Nasıl İnşa Edildi? Hayranlık verici bir orantıya sahip olan yapı, gizemini taşların suskunluğuna bırakmıştır. 51° 51’ 14” eğimle dizilen bu taşlarda hassasiyetin binde bir oranında bile şaşması durumunda piramit en tepede düzgün birleşemezdi. Günümüzde bu tarz ufak hatalar en seçkin yapılarda bile makul bir tolerans olarak görülmektedir. Ama bundan 4500 yıl önce inşa edilen piramitlerde tepe noktası kusursuzca birleştirilmiştir. Piramit yüzeyi önceleri şu an olduğu gibi basamaklı bir yapıda değildi. Keops piramidi 45 asırlık varolma sürecinde üstten 10 metre kadar aşınmıştır. Yüzeyin üçgen şeklindeki basamak araları özel bir kireçtaşı çamuruyla kaplanarak doldurulur ve pürüzsüz, parlak bir görünüm alırdı. Özellikle son 20 senede piramitler geçtiğimiz 400 seneden daha fazla hasar görmüştür. Gerek güneş ışınları gerekse iklim şartları gibi etmenler piramitlerin varlığını her geçen gün daha fazla tehtid etmektedir. Piramitlerin Gizemi Nedir? İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları; Bilimsel olarak kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır; - Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir. Sfenks Heykeli kaynak: biliustam.com
Piramit şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak anılmaktadırlar.
• Keops Piramidi (145,75 metre)
• Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
• Kefren Piramidi (143,56 metre)
• Sakkara Piramidi (63,17 metre)
• Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
• Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
• Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
• Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
• Uxmal Tapınağı (Meksika)
• Teotehuacan (Meksika)
• Tiahuanaco (Bolivya)
• Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.
İnşa edilen en önemli piramitler Gize Piramitleri’dir ve Mikerinos, Kefren ve Keops ismindeki üç pramitten oluşur. Gize Platosu’nda bulunan bu piramitlerin en büyüğü ve en gizemli olanı Keops piramididir.
Keops piramidi 20 yıl içinde 150 metre yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2.5 ton ağırlığındaki 2.300.000 adet kireç taşı kullanılarak inşa edilmiştir. Toplam ağırlığı 5.5 milyon ton olan bu taşların bu süre zarfında dizilebilmesi için her iki buçuk dakikada bir taşın yerine oturtulmuş olması gerektirmektedir. Bu nedenle günümüzde bu piramidin en anlaşılmaz yönlerinden biri nasıl inşa edildiğidir.
Milyonlarca taş nasıl olup da 140 metreyi aşan yüksekliklere kaldırılabilmiştir? Bunun için taş bloklardan yapılma büyük rampalar kullanılmıştır. Bu rampa piramitin yakınına kurulmuş olan taş ocağından başlayarak piramite kadar devam eden ve düzenli olarak kesintisiz taş taşınmasını sağlayan bir yapıda inşa edilmiştir. Aksi halde asla gerçekleştirilen süre içerisinde işi tamamlamak mümkün olmazdı. Fakat bu rampa piramit hacminin %65’i tamamlandıktan sonra 43 metre yüksekliğe ulaşır ve bu noktradan sonra ne kadar etkili olduğu tartışma konusudur. Çünkü piramidin tamamını bu rampa vasıtasıyla yapmak için 43 metreden 140 metreye ulaşmak gerekeceğinden, bunun için piramidin toplam hacminin iki katı kadar daha taşa gerek olacaktı. Bu nedenle bu seviyeden sonra piramidin inşasına içeriden devam edilmiştir.
Piramit iki aşamada inşa edilmektedir. Birisi piramidin inşası diğeri ise kral odasının inşasıdır. Kral odası piramit tabanından 43 metre yukarıda bulunmakta olup içerisinde dış ortama açılan hava kanallarının bulunması ve tavanında 60 tonu aşan düz bloklarının kullanılmış olması açısından hayranlık uyandırıcıdır. Tanesi 15 ton olan bu taş blokların nasıl taşındığı ise, kralın odasına giden geniş yolda(büyük galeri) gizlidir. Burada karşı ağırlık mekanizmasıyla çalışan bir sistem bulunmaktaydı ve halatlarla birleştirilmiş olan bu terazi mekanizması sayesinde bloklar istenilen yüksekliğe rahatlıkla kaldırılırdı.
Taşlar istenen yüksekliğe kaldırıldıktan sonra koyulması gereken yere götürülmek üzere 10 kişilik insan grupları tarafından piramidin kenarlarındaki tüneller içerisinde çekilirdi. Eğer bir köşe dönülecekse piramidin açık tünel uçlarında resimde gösterilen biçimde yine bir terazi sistemiyle kaldırılarak yön verilir ve diğer yöne gidecek raya oturtulurdu. Daha sonra bu tünelde de 10 kişilik grup tarafından gereken yere kadar çekilerek götürülürdü. Taşlar çekilirken oluşan sürtünme kuvvetini azaltmak içinse, çamur ve su kullanılırdı.
- Keops piramidinin taban alanı dünyayı yataydan ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan kesit alanı gibi düşünülürse ve piramidin tabanı dünyanın yarıçapı üzerine oturtulsa, yüksekliği tam kutup noktasına denk gelirdi. Yani burada kusursuz bir oran mevcuttur.
-Keops piramidinin taban çevresini yüksekliğinin iki katına bölündüğünde tam olarak pi=3,1416 sayısı elde edilmektedir.
- Keops ve Kefren piramitleri doğu-batı ve kuzey-güney sınırlarına öyle kusursuz yerleştirilmiştirler ki, o günün koşulları düşünüldüğünde hayret verici bir durum olarak görülmektedir.
- Keops piramidinin üçgen şeklindeki dört yüzeyinin toplam alanı, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
- Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı tam olarak dünya ile güneş arasındaki mesafeyi(149.504.000km) vermektedir.
- Piramitler bir güneş saati olarak işlev görmektedirler. piramitlerin Ekim ayı ortasında ve Mart ayının başlangıcında yre düşürdüğü gölgeler, mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir.
- Keops piramidiyle dünyanın merkezi arasındaki mesafe, Kuzey kutbuyla arasındaki mesafeye eşittir.
- Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.
- Piramitlerin içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.
- Piramit içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmektedir.
- Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.
- Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümektedir.
- Açık bir yara, piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.
- Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olur.
- Gize Platosu’ndan geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.
Gize piramitlerinden Kefren piramidini koruması için yapılmış olan dev bir köpek heykelidir. 70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks, çakal kafalı Anubis’in heykelidir. M.Ö 2520 yılında yapılmış olan heykel tarih boyunca Nil nehrine bakarak, nehir yoluyla gelenleri karşılamaktadır.
Sfenks heykeline Mısır’ı işgal eden Hiksos’lar tarafından büyük zarar verilmiştir. Daha sonra ülkede düzenin sağlanmasıyla beraber dönemin kralı tarafından yüz kısmı değiştirilerek firavunun(Mısır Kralı) sureti yaptırılmıştır.
Sıcak Hava Balonun Çalışma Prensibi
20.04.2011 00:49
Balonun icadı, sıcak hava balonun çalışma prensibi, balonu kim icat etmiştir, sıcak hava balonunun keşfi…
Uçmayı başaran ilk araçlar uçaklar değil. Bugün bunu hepimiz biliyoruz. Bir cismin havaya yükselebilmesi için havadan daha hafif olması gerektiği ve sıcak havanın da soğuk havadan daha hafif olduğu düşüncesinden yola çıkarak balonu bulanlar, Fransız Etienne ve Joseph Montogolfier Kardeşler oldu. Montgolfier Kardeşler, ipek bir balonu sıcak havayla doldurdular, sonra bunu serbest bıraktıklarında balonun yükseldiğini gördüler. Bununla ilgili birçok deneyler yaptılar. 5 Haziran 1783′te de ilk sıcak hava balonunu uçurmayı başardılar. Bu balon, insanın uçurduğu ilk araçtı ve 2,5 km yol almıştı.
Balonların yönlendirilmesi kolay değil. Bu nedenle havacılık tarihinde yerlerini zaman içinde uçaklara bıraktılar. Bugün de balonla uçmanın güçlüklerinden biri, balona yön vermek. Ayrıca, bir sıcak hava balonu rüzgarın hızına bağlı olarak uçar. Bununla birlikte uçmanın en basit yöntemlerinden biridir.
Sıcak hava balonlarının çalışması çok basit bir ilkeye dayanıyor: Sıcak hava ısınınca yükselir. Günümüzde ki balonlar bu basit ilkeye göre tasarlanıyor. Balon ana gövdesini oluşturan ve yanmaz kumaşlardan yapılan kısmın içi sıcak havayla dolduruluyor. Balonun ana gövdesinin altında, yolcuların ve havayı ısıtmaya yarayan yakıtın yer aldığı bir sepet bulunuyor. Gövdenin tepesinde yer alan ve paraşüt valfı olarak adlandırılan bir delikle, balonun içindeki hava kontrol edilebiliyor. Yolcu sepetinin üzerinde bulunan havayı ısıtan mekanizmanın ateşleyici bölümü ve deliği açıp kapatmaya yarayan ipler yardımıyla, balonun alçalıp yükselmesi sağlanıyor. Balonun yükselmesi istendiğinde, ateşleyiciyi çalıştıran Nevsehir’de-balon-kazasi -1-t0dip çekiliyor ve ateş balonun gövdesindeki havayı ısıtarak yükselmesine neden oluyor. Eğer balonun alçalması istenirse, tepedeki deliği kontrol eden ip yardımıyla delik açılıyor ve sıcak havanın balonun tepesinden uçup gitmesine izin veriliyor. Gövdesindeki hava soğuyunca balon yeniden alçalmaya başlıyor. Balon yalnızca aşağı ve yukarı doğru hareket edebiliyorsa bir balon nasıl ilerliyor diye sorabilirsiniz. Bu sorunun yanıtı rüzgarda gizli. Balona yön veren şey, rüzgar. Atmosferin farklı yüksekliklerinde rüzgarlar farklı yönlere eserler. Balonu yönlendiren kişi alçalarak ya da yükselerek gitmek istediği yöne doğru esen bir rüzgar yakalamaya çalışır. Çok usta balon pilotları bile sıcak hava balonlarını tam anlamıyla kontrol edemez. Kimi zaman rüzgarlar istenmeyen yönden esebilir. Bu nedenle genelde ekipten birinin balonu yerden bir otomobille izlemesi ve nereye indiğini kontrol etmesi daha güvenli olur. Bunun yanında uçuştan önce hava durumunun kontrol edilerek ve rüzgarların yönlerinin saptanması ve esiş hızlarının ölçülmesi de gerekir.
Sıcak hava balonları geçmişte keşif, gözetleme ve askeri görevlere hizmet etmişt. Günümüzdeyse daha çok turistik amaçlarla kullanılıyor. Havada huzurlu ve sakin bir uçuş yapmak için, çevre güzelliklerinin tadına varmak isteyenler için, balonlar çok uygun. Ülkemizde Antalya ya da Kapadokya gibi turistik bölgelerde balon gezileri sıkça yapılıyor.
kaynak: bilgiustam.com
.jpg)
2012 Yılında Dünyada Neler Olacak?
20.04.2011 00:252012 yılında dünyada neler olacak? NASA 2012 yılında neler olabileceğini açıkladı. 2012 yılında dünyanın sonu mu geliyor?
NASA’nın yeni ortaya çıkan raporu, ilk kez farklı bir felaketi öngörüyor ve olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nce (NASA) hazırlanan raporda, şimdiye kadar pek de düşünülmeyen, farklı bir felaketten söz ediliyor. Raporda ne küresel ısınma, ne depremler, ne süper-volkan, ne göktaşı çarpması var.
Raporda, Güneş’te meydana gelmesi beklenen büyük bir fırtınadan söz ediliyor. Bunun, Dünya’da yaratacağı etkiler ise “kötü bir kehanet” ya da bir korku filmi senaryosundan farksız…
Güneş yüzeyinde meydana gelen büyük fırtınalarla ortaya çıkan plazma toplarının Dünya’daki enerji şebekelerini çökerterek insanlığı mutlak bir çöküşe sürükleyebileceği uyarısı yapılıyor.
NASA’nın Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’yle ortaklaşa hazırladığı raporda, Güneş’te meydana gelen enerji patlamalarının bugüne kadar Dünya’daki enerji ve iletişim hatlarında görece kısa süreli ve küçük çaplı hasarlara yolaçtığı, ancak büyük çaplı bir patlamanın Dünya’nın manyetik alanına muazzam bir hasar verebileceği kaydedidildi.
Bahsi geçen patlamalardan bugüne kadar kayıtlara geçen tek örneğin 1859′da yaşanan “Carrington Olayı” olduğu belirten uzmanlar, benzer bir patlamanın Kuzey Amerika, İskandinavya, Avrupa ve Çin üzerinde on yıllarca onarılamayacak tahribata yolaçabileceğini söylüyor.
Güneş yüzeyindeki olası bir büyük patlamanın, Dünya’da saatler içerisinde tüm enerji hatlarını eriterek kullanılamaz hale getirebileceği, bunun sonucunda da altyapının çökeceği ve insanlığın Taş Devri’ne dönüş yaşayacağı öngörülüyor. NASA’nın raporunda böyle bir felaket için olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012…
Yürüyen (Kayan) Taşlar
20.04.2011 00:14
ABD’nin Kaliforniya ile Nevada eyaletlerinin sınırında bulunan Death Valley (Ölüm Vadisi), “hareket eden taşları” ile yıllardan beri bilim adamlarını çekiyor. Günlerce gözlemlenen taşların yer değiştirmesi ise tüm araştırmalara rağmen açıklanamıyor.
Bir teze göre, rüzgar, taşların kum üzerinde kaymalarını sağlıyor. Ancak yüzlerce kiloluk taşları hareket ettirecek kadar şiddetli rüzgarlar kaydedilmiyor. Ayrıca aynı noktadan hareket etmeye başlayan taşların nasıl olup da farklı yönlere yöneldiklerini kimse açıklayamıyor.
Rüzgar teorisine karşı çıkanlar “Rüzgar, aynı noktadan hareket etmeye başlayan iki taşı aynı yöne kaydırır. Ama burada durum farklı” diyor. Büyük muamma sürüyor.
